Oleg Petukhov, +7-929-527-81-33, +7-921-234-45-78, Этот адрес электронной почты защищён от спам-ботов. У вас должен быть включен JavaScript для просмотра. Этот адрес электронной почты защищён от спам-ботов. У вас должен быть включен JavaScript для просмотра.
AİHM'NİN 10.07.2018 tarihli "Zehra Vakfı ve Diğerleri (Zehra Vakfı ve Diğerleri) Türkiye'ye karşı" davasıyla ilgili kararı (şikayet N 51595/07)
Davada, şeriat yasalarına dayalı bir devlet kurma amacını yerine getiren ve fonun bazı mallarının geri ödenmemesi için fonun yedi yıllık faaliyetlerinin durdurulması temyiz edilmektedir. Davada Sözleşmenin 11. maddesinin şartının ihlali kabul edildi.
DAVANIN KOŞULLARI
Başvuru sahibinin fonunun (bundan böyle fon olarak anılacaktır) faaliyeti, 2006 yılında mahkemeler tarafından dağıtılması ile 2013 yılında yasaya dayalı olarak restorasyonu arasındaki dönemde kesintiye uğradı. Buna göre, fon faaliyetlerini finanse etmek için mülkünü elden çıkaramadı. Faaliyetin yeniden başlaması üzerine fonun tüm gayrimenkulleri iade edilmedi. Vakfın yayınlarından, nihai hedeflerinin şeriat yasalarına dayanan bir devlet sisteminin kurulması ve bu amaca ulaşmak için ortaokul ve yüksek öğrenim kurumlarının kurulması olduğu açıktı. Bu hedefler, fonun faaliyetlerinin konusunun ve tüzüğünde tanımlanan hedeflerin ötesine geçmiştir.
HUKUK MESELELERİ
Sözleşmenin 11. maddesine uymakla ilgili olarak. Fonun yedi yıldan uzun bir süredir faaliyetinin sona ermesine yol açan dağılmanın yanı sıra fonun bazı mülklerinin geri ödenmemesi, başvuranların, fonun kurucu üyelerinin ve fonun dernek özgürlüğüne yönelik haklarının uygulanmasına yönelik müdahaleleri temsil etmektedir. İtiraz edilen önlemler yasalarla öngörülmüştür ve başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak, huzursuzluğu önlemek ve kamu düzenini korumak için meşru hedefleri izlemiştir.
Vakıf, resmi bülteninde yayınlanan materyallere dayanarak dağıtıldı. Bireysel materyaller, ilgili materyallerin yazarlarının kişisel görüşlerine değil, vakfın gelecekteki faaliyetleri hakkındaki konseptine ve hedeflerine işaret etmiştir. Vakfın nihai hedefleri, şeriat yasalarına dayanan bir devlet sisteminin kurulması ve bu amaca ulaşmak için eğitim kurumlarının açılmasıydı. Onlar, laiklik ve çoğulcu demokrasi ilkelerine açık bir çelişkiye tanıklık ettiler.
Sözleşmeye taraf bir devlette böyle bir fon, Sözleşmenin altında yatan demokratik ideallere karşılık gelen bir birlik olarak görülmesi pek olası değildir.
Yargı makamları, ulusal eğitim programının "nesnel, eleştirel ve çoğulculuğa dayalı olarak organize edilmesini sağlayarak, öğrencilerin özellikle dine yönelik eleştirel düşünceyi, her türlü proselitizmden arınmış sakin bir ortamda geliştirmelerine olanak tanıyan yükümlülüklerini yerine getirmişlerdir."
Vakfın dağıtılması gerekçeliyken, kurucu üyelerinden hiçbiri haksız eylemlerde bulunmaktan suçlu bulunmadı, çünkü Türkiye'de 1991'den beri laiklik ilkesine aykırı fikir ve görüşlerin ifadesi artık cezai bir eylem değildir. Bu, Avrupa Adalet Divanı'nın çoğulcu demokraside demokratik rejimden sapan fikirlerin bile, nefret söylemine yol açana veya şiddete çağırılana kadar halka açık bir tartışmada ifade edilebileceği içtihat uygulamasına uygundur. Bununla birlikte, Sözleşme yapan Devletler, vakfın mülkünü çoğulcu demokrasinin değerlerine aykırı olan ve Sözleşmenin garanti ettiği hak ve özgürlükleri ihlal eden eğitim politikalarının yararına kullanmamasını sağlamak için harekete geçme fırsatından yoksun değildir.
Vakfın kendi adına yayınladığı ve onun adına dağıtılan materyaller de dahil olmak üzere faaliyetleri, vakfın tüzüğünde belirtilen hedeflerden farklı bir amaca hizmet ettiğini gösterdikten sonra, yetkililer bu eşitsizliği sona erdirmek için faaliyetlerine yasal olarak müdahale edebilirlerdi.
Bu nedenle, davanın koşullarını kapsamlı bir şekilde değerlendiren devlet içi mahkemeler, çoğulcu bir demokratik toplumda eğitimin belirli niteliğini korumak ve böylece huzursuzluğun önlenmesi ve başkalarının haklarının korunması amacıyla vakfın gizli planını gerçekleştirmesini engellemenin acil bir kamu ihtiyacının olduğuna karar verdiklerinde kendi takdir yetkilerinin ötesine geçmemişlerdir.
İtiraz edilen tedbir, takip edilen amaçlarla orantısız değildi, çünkü fon sadece sınırlı bir süre için boşta kalmalıydı, mülkünün bir kısmı kendisine iade edildi, aksi takdirde kamu hizmetlerinin elinde kalan az sayıda mülk, yasaların öngördüğü objektif ölçütlere dayanan bir seçim sonucunda bu hizmetlere devredildi.
Bu nedenle, vakfın haklarına yapılan müdahaleler acil bir kamu ihtiyacına uymuş, takip edilen amaçlarla orantılı olmuş ve demokratik bir toplumda gerekli olarak görülebilmiştir.
KARAR
Davada, Sözleşmenin 11. maddesinin (oybirliğiyle kabul edilen) şartının ihlal edilmesine izin verilmedi.